Pinokyo'nun Rüyası - Selvi Atıcı || Kitap Yorumu

Yazar: Selvi Atıcı
Kitap Adı: Pinokyo'nun Rüyası
Seri Sıralaması: Kayıp Şehir Serisi #2
Yayınevi: Nemesis Kitap
Sayfa Sayısı: 464
Kitaba Puanım: 5/5
Satın Almak İçin: D&R | Okuoku

Gecenin karanlığı üzerine en derin koyuluğuyla çöktüğünde Gazel, bir binanın en üst katındaydı. Ve o binadan canlı çıkması imkânsızdı. Hayatta tek bir kez bile olsa, geleceğiyle ilgili bir kararı kendisi verebilmek istedi. Nasıl öleceğini seçebilmek istedi. Onu kovalayan adamlar çoktan o binaya girmiş ve merdivenleri çıkmaya başlamışlardı. Birazdan yakalanacaktı. Ve yine, birilerinin onun adına verdiği kararları uygulamak zorunda kalacaktı. Başkalarının elinde oyuncak olmaktansa, ölmeyi tercih etti. Ve kendini boşluğa bıraktı.

Aynı gece, Ömer'in üzerine de kopkoyu bir karanlıkla çökmüştü. Bütün gün hastalarıyla ilgilenmiş ve ameliyattan ameliyata koşturmuştu. Trafikten kurtulmak için girdiği ara yolda ilerlerken aklından geçen karmakarışık düşünceler, büyük bir gürültü ve sarsıntıyla bölündü. Pat!

Arabasının üzerine bir şey düşmüştü. İlk anda ne olduğunu anlayamadı ama birkaç saniye sonra ön camına doğru uzanan bir kadın eliyle karşı karşıya kaldı. O el Ömer'e, 'beni tut' diye yalvarıyor gibiydi. O eli tuttuğu anda, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ne Ömer için; ne de Gazel için…
(Tanıtım Bülteninden)


Bana gore Selvi Atıcı biz okurlarin hayallerini süsleyen karakterler yazarken bir yandan da gerçek hayatı kitaplara taşıyor. Böylelikle okuduğumuz satırları daha yakın buluyor ve hissehissedilmesi istenilen duyguları net hissediyoruz. Bu duyguyu hissettiren ender yazarlardan olduğu için mi bilmem seviyorum yazarın kalemini. Ve elbette hanımefendi kişiliğini!

Akıcı anlatımı, eğlenceli aynı zamanda romantik karakterleri ve merak uyandıran bir kitap olan Pinokyo'nun Rüyası okuyanda bağımlılık yaratıyor. Kitapta serinin ilk kitabındaki karakterleri de görmemiz!mümkün diyerek 'fangirl'lük edeyim. Deryal'i, Adem'i, Burcu ve Şirin'i bir kez daha, hepsi bir arada iken okumak oldukça eğlenceliydi. Ve kitap bitip de sonuna yaklaşınca tadı damağımda kaldı. Selvi Atıcı kitapları konusu itibariyle gerçek hayatla bütünleşen kitaplar. Hanı öyle her şey toz pembe ve Hayat günlük gülistanlık değil. İstisnasız her karakterin yaraları var, ruhlarından taşıdıkları. Bu da okuyanda kitabı bırakmamasına sebep oluyor. Yüzünüzde kocaman bir gülümseme tasirken, gözleriniz dolabiliyor. Yazar en sevdiğim olunca kitaplarının hepsi de 'en sevdiğim' oluyor.

Karakterlerimizin hayatlari dört dörtlük değil. Hem kimin hayatı mükemmel ki onların ki olsun :) En azından Gazel'in hayatı mükemmelin kıyısından köşesinden geçmeyecek türde. Ailesini geçindirmek Gazel'in omuzlarındadır ve onlara bakmak için paraya ihtiyacı vardır. Babasının kaybı ile başlayan, anne ve kardeşinin hastalığı ile devam eden sorunlar silsilesine kazancı onları iyileştirmek için yetmez. Onların da kaybıyla Gazel'in hayatı uçurumdan aşağı yuvarlanırcasına kötüye gider. Yapmadığı bir "şey" yüzünden suçlanırken kendini bir binanın tepesinde, onu öldürmek isteyen adamları ise peşinde bulur. Hayat ona seçim şansı hiç sunmamıştır ve bir kez olsun kendi seçimi gerçekleştirmek ister. Sonrasında kendini binadan aşağı bırakır.
İnsanın başına olur olmadık çoğu şey gelir. Ve bazen başına birçok şey düşer. Mesela önünden geçtiği binanın balkonundan saksı düşer, balkonda asılı eşyalardan biri düşer, ağaçtan kedi bile düşer ama bir çatıdan aşağı atlayan kadın düşer mi bilmem? Ve galiba Ömer de bu konuda benimle hep fikir olurdu yaşadıklarının çok öncesinde. Koşuşturmalı geçen rutin hayatının bir gününü daha bitirip, yorgun bir şekilde  hastaneden çıkan Doktor Ömer'in tek isteyeceği evine gidip uyumaktı. Yoğun trafikle uğraşmak istemediği için girdiği ara sokaktan geçerken aklına bile gelmeyecek bir olay yaşar. Arabasının tavanına düşen kadını fark etmesiyle arabadan fırlar ve onu hayatta tutmak için elinden geleni yapar. Bu kısımdan sonrası ipucu olma olasılığı kuvvetle muhtemel ve şey, alip okuyun ve merakınızı öyle giderin ;)


Gazel ne kadar masumsa, Ömer bir o kadar çapkın.
Gazel ne kadar sakinse, Ömer bir o kadar haylaz.
Gazel ne kadar yalancıysa (Bknz Ömer ona Pinokyo diyordu), Ömer bir o kadar doğrucu.
Gazel ne kadar hesapçı plancıysa, Ömer bir o kadar anı yaşayan bir adam.
Birbirlerine ne kadar zıt olsalar da ortak bir aşkı böylesi destansı bir şekilde yaşamış olmalarını koskanmadım değil. Gazel'in çikolata sevdası ile Ömer'in ona çikolata alması, onu düşünmesi... o ince noktalar öyle güzeldi ki... Hele şu meşhuuuur dövme konusu, dillere destan olan tüm hastanenin konuştuğu Ömer'in dövmesi... yahu kitabı alın ve okuyun!
Ve kapağından, iç tasarımına, bölüm başlarındaki Pinokyo figürüne, kapaktaki 'çikolatan çekmecede' yazan o şapşik nota... her bir zerresine aşık oldum. Nemesis Kitap'ı buradan tebrik ederken böylesi bir güzelliği bizlerle buluşturduğu için, serinin 'diğer' kitaplarında da böylesi hoşluklar beklediğimi not düşeyim :)

0 comments:

Yorum Gönder